Her telden WordPress.com site

Archive for Haziran, 2011

Kadınlar bu erkeklerden nefret ediyor

 

 


Beyaz pantolon
Çok özel bir kostüm olmadıkça beyaz pantolondan kaçının. Hele bir beyaz takım elbiseye asla para vermeyin. Özellikle yazın giyilen beyaz keten pantolonlar, 80´li yılların “Miami Vice” zamanlarında kaldı. Beyaz pantolon giyenleri kadınlar ilk bakışta eliyor.



Jöle yumağı saçlar
Kafasına bir kutu jöle enjekte edenler ve saçları ışıkta flaşör gibi parlayan erkekler, bütün kadınları tiksindirir. Abartılı jöle kullanımı sizi tek kelimeyle ´kıro´ kontenjanına dahil etmekte. Saçlarınız her zaman temiz olsun, banyo yaptıktan sonra da fön makinesiyle şekillendirebilirsiniz.


Renkli lens
Göz renginiz ne olursa olsun onu sevmeye çalışın. Unutmayın, size en çok yakışan, doğuştan sahip olduğunuz göz ve saç rengidir. Başka bir erkekte renkli göz çok güzel duruyor olabilir, ama önemli olan doğal güzellik… Ayrıca kadınlar orijinal erkeklerden hoşlanır, yedek parçaya başvurmayın


Tespih
Hala tespih çekiyorsanız hemen bırakın onu elinizden. Çok lazımsa acilen elinizi oyalayacak başka bir şey bulun. Çünkü kadınlar tespih çeken erkeklere pek de iyi gözle bakmıyor. Hatta hiç bakmıyor.


Ucuz koku
Umarız hálá tütün kolonyasını parfüm niyetine kullanmıyorsunuzdur. Eğer parfümünüz yoksa kolonya da kullanmayın, daha iyi… Erkeklerde kolonya konusu kadınları resmen aynı kutuplu mıknatıslar gibi itiyor.


Aşırı kaslı vücut
Aşırı kaslı vücutlu erkeklere sakın özenmeyin! Çünkü kadınlar bu tip vücutlu erkeklerden hiç hoşlanmazlar. Tamam, fit bir vücudunuz olsun, salmayın göbeği… Ama spor salonunda 500 kilo ağırlıkla bench press yapan erkekler asla seksi değildir.


Lömbür göbek
Aşırı kaslı vücutlu erkekler beğenilmediği gibi takdir edersiniz ki aşırı göbekli erkekler de beğenilmiyor. Önünüzde balkon gibi duran bir göbekle dolaşmayı istemezsiniz herhalde. Eğer bu ara biraz kaçırmışsanız ve göbeğiniz sizden önde gitmeye başlamışsa hemen kontrolü ele alın ve beslenmenize özen gösterin.


Ter kokusu
Kadınlar temiz erkekleri sever. Parfüm olmasa da teni temiz kokan bir erkeği çekici bulurlar. Ter kokusu ise büyük bir tehlike. Öncelikle aşırı terlemekten şikayetçiyseniz hormonlarınızla ilgili bir sorun olabilir. Önce bir doktora gidin. Eğer bir rahatsızlığınız yoksa ilk koşul her gün duş almanız ve deodorant kullanmanız. Ter kokusundan bu şekilde kurtulabilirsiniz ama görüntü ile de boğuşmalısınız. Islanınca rengi değişmeyen, yani terlediğinizde sizi ele vermeyecek giyecekler tercih edin.


Sarı dişler
Piyasada envai çeşit diş macunu varken hala sarı dişlerle gülmeniz abes. Unutmayın ki siz nasıl kadının gülüşüne dikkat ediyorsanız, o da sizin gülüşünüze dikkat ediyor. Öncelikle sigara içiyorsanız derhal bırakın. Dişlerinizi düzenli bir şekilde beyazlatıcı diş macunlarıyla fırçalayın.


Ağız kokusu
Bunu gidermek için bir sürü yöntem var ama ağız kokusu sizin farkında olmadığınız bir mide rahatsızlığından ya da kanal tedavisi isteyen çürük bir dişten ileri geliyor olabilir. Öncelikle bitmek bilmeyen bir ağız kokusu probleminiz varsa doktora görünün. Yediklerinize dikkat edin, sevgilinizle buluşmaya gitmeden önce soğan, sarımsak gibi bilumum koku yayıcı yiyeceklerden uzak durun. Ağız spreyi ya da naneli sakız da iş görür.



Pantolondan görünen çamaşır
Evet, düşük belli pantolonlar moda ama bunların içine giydiğiniz çamaşırlar da önemli. Hiçbir kadın pantolonun içinden gözüken beyaz slip donu görmek istemez. Düşük belli pantolonda ister istemez iç çamaşırı görünecek.


Altın takı
Çok zengin olabilirsiniz, altının rengini de seviyor olabilirsiniz, ama kadınların ortak görüşü söyle: “Erkeklere takı, özellikle altın takı yakışmıyor.” Parmak kalınlığında altın bir kolye veya yüzük parmağını kaplayan altın yüzüklerden, özellikle de üzeri taşlı, şövalye yüzüğü gibi olanlardan takan erkekler, kadınlar tarafından hiç hoş karşılanmıyor.


Televizyon kumandası
Televizyonu kumanda eden alet erkeğin eline yapıştığı an, kadın için erkek gözden düşer. Bir kadının belki de erkekte en tahammül edemediği şey, hangi kanalda spor müsabakası varsa kanalı o yönde çeviren bir erkek arkadaştır. Diğer 19 maddeye tahammül edebilseler de, ilişkiyi içten içe bitiren en önemli kural ihlali budur.


Kirli tırnaklar
Kadınların erkeklerde ilk baktıkları yerlerden biri ellerdir. Bir erkeğin temiz elleri, diğer yerlerinin de temiz olduğu havası yaratarak kadının gözünde artı bir değere dönüşür. Eğri büğrü ve içinde siyah şeritler halinde kirler barındıran tırnaklarla bezenmiş bir eli hiçbir kadın tutmak istemez.


Burun kılı
Nefes alırken tozun kaçmasını engelleyen bu faydalı kıllar, maalesef burundan fışkırma noktasına vardıklarında kadınları tiksindirmeye başlıyorlar. Çünkü nefes alıp verirken bile o kıllar hareket ediyor emin olun. Ama çaresi yok değil. Teknoloji gelişti, sırf bu iş için tasarlanmış makineler çıktı.

 


 

 

DOGAL ATES DÜSÜRÜCÜ BESINLER

Dr. Alan C. Logan, ‘ateş’in 21’inci yüzyılın salgın hastalığı olduğunu söylüyor. Kronik ateşin, hücreleri etkileyerek
beyin sağlığını tehdit ettiğini belirten Logan, ‘Beyin Diyeti’ kitabında şöyle diyor: “Ateş, sadece 10 yıl öncesine
kadar mafsal iltihabı ya da benzer hastalıklarla birlikte anılırdı. Bu yargı kesinlikle değişti.
Bugünün bilim dünyasında ateş, kalp hastalığı, diyabet, obezite ve evet, nöropsikiyatrik rahatsızlıklarla bile
dahil olmak üzere birçok rahatsızlıkla ilişkilendiriliyor.

Doğal ateş düşürücü 10 besin

23 Şubat 2004 tarihli Time dergisinin kapağında konu edilen ateş, böylelikle tarihte kendine ‘Gizli Katil’ ismiyle yer buldu. Gerçekten de kronik ateş, tüm vücutta ve özellikle beyinde hasara yol açıyor. Dönüştürülmüş ve doymuş yağlara ek olarak hareketsiz koşullarıyla Batı beslenme tarzı, ateş salgının en büyük destekçisi. Gıdasal antioksidanların eksikliği, donmuş yağ ve gıdasal şekerin aşırı tüketimi, kronik ateşi ilerletiyor. Buna karşılık kronik ateş, değerli antioksidanları tüketiyor. Omega 6 yağ asitlerini (mısır, soya fasulyesi, aspur ve ayçiçeği yağı) fazla tüketmenin de ateşe yol açtığı birçok araştırmada kanıtlandı.

 

Kronik ateş uzun vadede hassas beyin hücrelerinin direncini kırar ve sinir hücrelerinde meydana gelen esas yapısal hasarın sorumlusudur. Kronik ateş, Alzheimer hastalığında görülen, bunamaya sebep olan plakaların ve nörofibril düğümlerinin üretimini arttırır. Öte yandan birçok meyve, sebze ve yemeklerde kullanılan otların, güçlü ateş düşürücü özellikleri vardır. Antioksidanların insanlarda ateş belirtilerini azalttığı kanıtlandı. Unutmayın, balık, özellikle de yağlı deniz balığı (somon, sardalye, uskumru, ançuez) vücudunuza girebilecek en güçlü ateş düşürücü gıdadır.”

Doğal ateş düşürücü 10 besin

KURUYEMİŞLER
Kuruyemişlerdeki tek ve çok bağlı doymamış yağlar, E vitamini ve kalp dostu sterol, ateş düşürücü bileşimler barındırır. Ayrıca güçlü bir antioksidan etkisine sahiptir. Haftada en az iki kez kuruyemiş yemenin koroner kalp hastalıklarından ölüm riskini önemli ölçüde azalttığı düşünülüyor. Illionis Üniversitesi nörobilimcileri, kuruyemişlerin kalp sağlığına ek olarak, özellikle de bademin yaşa bağlı zihinsel performans düşüşünü önlediğini gösterdi.

 

YEŞİL ÇAY
Yeşil çaydaki ‘keteçin’ adı verilen madde, önemli bir ateş düşürücüdür. Journal of Immunology, 2004’te yeşil çayın ateş düşürücü ve beyin hücrelerini koruyucu özelliğinin, Multipl Skleroz (MS) hastalığının önlenmesi ve tedavisi açısından umut verici olduğunu yazdı. Yeşil çaydaki kafein ve amino asitler, duygular ve zihinsel odaklanma üzerinde ani ve olumlu bir etki yaratıyor.

 

MOR/KOYU KIRMIZI GIDALAR
Yaban mersini, vişne, nar, mor tatlı patates, mor karnabahar, siyah üzüm ve pancarı örnek verebiliriz. Mor pigmentler ciddi ölçüde antioksidan koruması sağlar, sinir hücreleri arasında iletişimi güçlendirir, beyin duvarını korur, beyne kan taşıyan damarları güçlendirir. Ağrıyı dindirecek kadar önemli ölçüde ateş düşürücüdür.

 

YEŞİL GIDALAR
Bir fast-food restoran zincirinin çirkin bir afişini görmek beni hayrete düşürmüştü: Bir çöreğin üzerinde yakın plan çekilmiş dev bir hamburger fotoğrafında ‘Yeşillik golf içindir’ yazıyordu. Buna hiç katılmıyorum. Her türden koyu yeşil sebzede ateşi düşürebilen değerli bir mineral bulunur. Kıssadan hisse: Kalbiniz ve beyniniz için yeşilliklerinizi yiyin

 

ZENCEFİL
Zerdeçal gibi ateş düşürücü ve beyin hücrelerini koruyucu özellikler taşır. Hindistan ve Çin’de, baş ağrıları, mide ve bağırsak şikayetleri için kullanıldığı 2 bin 500 yıllık bir geçmişi var. Zencefil, özellikle sinir duvarlarındaki yağ bileşimlerini serbest radikal saldırılarına karşı korur. Sinir hücrelerini koruyucusu olduğu ve ateşi düşürdüğü için bolca tüketilmelidir.

 

ZERDEÇAL
Araştırmalar, zerdeçalın beyin hücrelerini korumak ve duygu durumunu olumlu etkilemek gibi önemli özelliklerini ortaya çıkardı. Bu kök bitkisinin içindeki aktif ‘curcumin’ maddesi son derece güçlü bir antioksidan ve ateş düşürücü özelliğe sahip. Bilim, zerdeçalın davranışlar üzerindeki etkisinin antidepresan ilaçlarla benzer olduğunu ortaya koydu. Zerdeçal, özellikle duygu durumunu düzenleyen serotonin ve dopamin gibi önemli nörotransmiterlerde arızayı önlüyor

 

KAHVE
Makul miktarda kafein alımının beyin üzerinde faydaları var. Araştırmalar, kahvenin özellikle hücrelerdeki yağ bileşimlerini oksitlenme stresine karşı korumakta etkili olduğunu ortaya koydu. Günde 1-2 fincan kahve, enerji, zindelik, özgüven, sosyal girişkenlik, iş motivasyonu ve dayanıklılığı artırır. Günlük antioksidan ihtiyacını karşılamanın en keyifli yolu. Japon kız tıp öğrencileri arasında yapılan araştırma, düzenli kahve içenlerde depresyon görülme riskinin daha az olduğunu ortaya koydu.

 

Doğal ateş düşürücü 10 besin

Maydanoz Dolmalık biber Patlıcan Şeftali Börülce Mürver Armut Karabiber İncir Erik Böğürtlen Fuji elma Erik kurusu Yaban mersini Zencefil NarKarnabahar Tatlı patates Kuru üzüm Ahududu Karalahana Siyah üzüm Kırmızı yapraklı marul Kırmızı patates Ispanak Çilek Mandalina Zerdeçal

 

TIKLAYIN,DÜNYAYI DOLAŞIN

www.yvettedefrance.com/Photos-du-monde/Fotos_monde

BİRAZ OYUN OYNUYALIM

www.freeonlinegames.com/?rickshawjam

philips ve swarovski’den kokoş bellek

Philips ve Swarovski ortak çalışması olan mücevheri andıran ve swarowski kristalleri ile kaplanmış, 1GB’lık bir usb bellek. Kesin bunlardan edinmem lazım:)

\" data-mce-src=

Gerçek boyutta görmek için görsele tıklayın.

Gerçek boyutta görmek için görsele tıklayın.

Kulaklık ve Küpe

Kulaklık ve küpe bir arada.Kaba ve hantal kulaklıklara nazaran pek şık..

\" data-mce-src=

 

USB Kol düğmeleri

USB’den her şey yapıldı. Sırada ne var diye merak ediyor insan. İşte Alman bir firmanın zeki tasarımcılarının oluşturduğu ilginç  tasarım.

\" data-mce-src=

Pırlanta Kaplama Kulaklık

Parayı nereye harcayacağını bulamayanlar için tasarlanmış olan iDiamond kulaklık, müzik dinlemenin ötesinde bir işe yaramıyor. Bu kulaklığı özel kılan ise 18 ayar altından ve 204 adet elmastan oluşması. Dünyanın en pahalı iPod’unu tasarlayan Norveçli kuyumcuThomas Heyerdahl tarafından tasarlananbu kulaklığa sahip olmanın cezası sadece 6400 dolar. Bu kulaklığa sahip olmak istiyorsanız elinizi çabuk tutmanız gerekiyor çünkü sadece 1000 adet üretilmiş.

idiamond

LAF OLA..

İnsanların %10’u yaşar. Geri kalanlar sadece vardır.

Oscar Wilde

Bir anlayabilsek!…

Mallardan da kurtulup, hayatı sadeleştirmek! Kriz
sonrası, çalışanlar, gelirlerinin daha büyük bir bölümünü harcamayıp
biriktirmeye başlayınca, ABD’li üreticilerin etekleri tutuşmuş! Şu ara
yapılan çoğu tüketici araştırmaları “Bu adamlar ne satın alırlarsa
mutlu olurlar?” la ilgili.

Ortaya çıkmış ki bir servis almak, mal almaktan daha faydalı insan doğasına.
Yani bir ayakkabı yerine kutu oyunu, pahalı bir çanta yerine spor
salonu üyeliği, araba yerine seyahat, ruj yerine sinema bileti,
insanları daha mutlu ediyor! Bir tecrübe satın almak, kişiye daha
yoğun ve uzun süreli bir tatmin sağlıyor. Üstelik ‘Mal edinmenin
mutluluk getirmediğini öğrenen ‘dünyanın en çok satın alan halkı’,
kocaman otomobillerini, dört oda bir salon evlerini, 48 parçalık yemek
takımlarını, doğrayan parçalayan karıştıran onlarca mutfak aletlerini
satıp, ayrı bir oda haline gelmiş gardıroplar dolusu giysilerini
fakirlere bağışlayıp hayatlarını sadeleştiriyor. Bazı aileler 40
metrekare bir evde, dört tabak, dört bardakla ve işe bisikletle gidip
gelerek yaşamanın onları hiç olmadıkları kadar mesut ettiğini iddia
ediyor. Bu esnada biriktirdikleri parayı yoga derslerine ve tatillere
harcıyorlar.
YÜZ EŞYAYLA YAŞAMAYA DAVET!

Bir internet sitesi, tüketicileri sadece ve sadece 100 adet kişisel
eşyayla yaşamaya davet ediyor! Yani kıyafet, kozmetik, ayakkabı,
kitap, kalem, her şey toplam 100 parça edecek. Sitenin çağrısı büyük
ilgi görüyor ve internet kullanıcılarından hatırı sayılır sayıda bir
grup, kişisel eşyalarını hayır derneklerine bağışlayıp hayatlarındaki
kalabalıktan kurtuluyor. Hikâye, psikologlara göre şu: İnsanlar, iyi
ya da berbat, yaşamlarındaki tüm değişikliklere çabucak alışıyor ve
doğalarında var olan sabit mutluluk seviyesine bir an önce ulaşmaya
çalışıyorlar. Ebeveynlerinden birini kaybeden bir insanın bir süre
sonra eski mutluluk ve neşesine kavuşması da bu yüzden, yalı alanın
birkaç yıl sonra yalıda oturmayı kanıksayıp eskisi kadar ‘mutsuz’
olması da! Yani para mutluluk getirmiyor denemez ama parayla satın
alınan mallar mutluluk getirmiyor! Şan dersleri, seyahatler,
piknikler, tiyatro oyunları filansa başka! Farklı tecrübeler hayatı
zenginleştirip memnuniyeti yükseltiyor! Los Angeles lı filmci Roko
Belic dünyayı dolaşıp *Happy *(*Mutlu*) isimli bir belgesel üzerinde
çalışıyor.

New York Times gazetesinin haberine göre San Fransisco’nun kalburüstü
semtlerinden birindeki evini bırakıp, hayatını tamamen değiştirip,
Malibu plajında bir karavana taşınmış!

Haftada üç dört gün sörf yapabildiği için şu anda ufacık karavanda çok
daha mutlu bir hayat yaşadığını anlatmış.

AVUCUNUZU AÇMAYI DENEDİNİZ Mİ?

Asya’da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır: Bir
Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa
bağlanır. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan
içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken
sokacağı büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz.
Maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri
sokar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır.
Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar
geldiğinde maymun çılgına döner, ama kaçamaz. Aslında bu maymunu
tutsak eden hiçbir şey yoktur. Onu sadece, kendi bağımlılığının gücü
tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey, elini açıp yiyeceği
bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan
kurtulan maymun çok nadir görülür.

Bizleri de tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey,
arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız
gereken; elimizi açıp benliğimizi, bağımlı olduğumuz şeyleri serbest
bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır! Bu örnekle benzeştirirsek;
ben, sahip olduğumuzu düşündüğümüz her şeyin bizim için birer tuzak
olduğunu fark etmediğimizi düşünüyorum:

–Çoğunlukla konuşmaktan fazla bir özelliğini kullanmadığımız son model
cep telefonlarına sahip olmak,

-Ortalama 15 m2´sini kullandığımız ama kullandığımız alandan 10-20 kat
büyük evlere sahip olmak,

–Belki bir kez giydikten sonra çok uzun sure dolabımızın bir köşesinde
unuttuğumuz günün modasına uygun giysilere sahip olmak,

–Okumadığımız kitaplara sahip olmak, –Asla kadranın gösterdiği sürate
ulaşamayacağımız en süratli arabaya sahip olmak,

–Bize günde 3-5 kez zamanı, başkalarına sürekli zenginliğimizi
gösteren kol saatlerine sahip olmak,

vakit bulup gidilemeyen, gidilse bile dinlendirmekten çok uzak; tabiri
caizse yorgunluktan haşatımızı çıkaracak deniz kenarına yakın bir
yazlık, bir dinlence evine sahip olmak,

–Vaktimize, nakdimize, aklımıza, çenemize zarar verse bile bir futbol
takımı taraftarlığına sahip olmak,

–Oturmadığımız koltuk takımları, izlemediğimiz dev ekran
televizyonlar; kullanmadığımız, faydalanmadığımız daha nelere sahip
olmak… Ya da sahip olduğumuzu sanmak…
__Sadece çevre olsun diye bulunduğumuz ortamlar ve arkadaşlıklar
O maymun gibi; avucumuzda tuttuğumuz sürece (faydalanamasak bile)
sahip olduğumuzu sanmıyor muyuz? Ve ancak parmaklarımızı gevşetip
bunlardan vazgeçtiğimiz zaman gerçekten özgür olup tüm yeteneklerimizi
kullanabilir hale gelmeyecek miyiz?

Aslında biz bu dünyaya sahip olmaya değil, şahit olmaya gelmişiz. Ah
bunu bir anlayabilsek. ..

Doç .Dr. Erol ERÇAĞ”

LAF OLA…

Eğer korkunç olayları dakika başı görmek ve duymak zorunda kalırsak ,
içimizdeki en hassas yapıya sahip olanlar bile ,
acı veren izlenimlerin sürekliliğinden dolayı ,
sonunda her türlü insani duyarlılığı yitirecektir .

Düşmanlık ile tarafsızlık dışında üçüncü bir yol var .
O da fikri sorumluluktur .Bu , muhtaç olduğumuz bir şeydir .

Ali Şeriati

SAFRA KESESİ TAŞI NASIL DÜŞÜRÜLÜR-BİTKİSEL DOĞAL TEDAVİ-KARACİĞER TEMİZLEME

Doktor Hulda CLARK’ın sunduğu bu doğal yöntem sayesinde safra kesesi
taşlarından kurtulabilirsiniz.
Kendim bu doğal yöntemi denedim ve gerçekten işe yaradı, üstelik 2
günlük bir tedavi, yani haftalar boyunca içilecek bir şey yok…

Malzemeler:

4 çorba kaşığı magnezyum sülfat : eczaneden aldım
125ml zeytinyağı
170ml taze sıkılmış pembe greyfurt suyu, greyfurt bulamazsanız taze limon
suyu kullanabilirsiniz
750ml su
Hazırlanış ve Uygulanış:

Saat 14:00 :
Bu saatten itibaren hiç bir şey yenilmeyecek ve içilmeyecek, aksi taktirde
kusma veya mide bulantısı gibi kötü durumlarla karşılaşabilirsiniz.
Şimdiden 750ml suyu ve 4 kaşık magnezyum sülfat’ı
karıştırabilirsiniz.Bu karışımı buzdolabına yerleştirin, soğuk hali
içilmesini kolaylaştırır.(Berbat bir tadı var)

Saat 18:00 :
Önceden hazırladığınız su ve magnezyum sülfat karışımının dörtte
birini (1/4) için, yaklasık 185ml ediyor.

Saat 20:00 :
Yine önceden hazırladığınız su ve magnezyum sülfat karışımının
dörtte birini (1/4) için, yaklasık 185ml ediyor.
Yavaş yavaş ishallik başlar,endişelenmeyin bu normaldir, zaten amaç bu.

Saat 21:45 :
125ml zeytinyağı ve 170ml taze sıkılmış limon suyunu iyice karıştırın.
Artık yatmaya hazırlanın, bu karışımı içtiğinizde artık yataktan
çıkmıyacaksınız.

Saat 22:00 :
Yatağınızın başında ayakta durun ve hazırladığınız zeytinyağı ve
limon suyu karışımını iyice çalkalayın ve için.
Tümünü birden içemezseniz yavaş yavaş için.
İçtikten hemen sonra yatağa geçin ve sağ tarafınıza dönerek uzanın
(yani karaciğer ve safra kesesi bölgesinde bir baskı olur).
Bu pozisyonda yakalşık 30 dakika durmanız gerekiyor ve sonra isterseniz
normal bir şekilde yatabirlirsiniz.
Yarım saat geçtikten sonra bir mecburiyetiniz yok ise kalkmayınız, çünkü
mideniz bulanır ve kusabirlirsiniz, yatmanız hemen hemen şart diyebilirim.
Tabi unutmayınız’ki ishal olacaksınız, bu sizi uyandırabilir.

Evvelsi sabah:

Saat 6:00 :
Yine önceden hazırladığınız su ve magnezyum sülfat karışımının
dörtte birini (1/4) için, yaklasık 185ml ediyor.
İsterseniz gidip geri yatabilirsiniz.
Saat 8:00 :
Yine önceden hazırladığınız su ve magnezyum sülfat karışımının
dörtte birini (1/4) için, yaklasık 185ml ediyor.Bu sonuncu.
İsterseniz gidip geri yatabilirsiniz.
Saat 10:00 :
Yavaş yavaş normal şekilde yemek yemeye başlayabilirsiniz.
Kür sona erdi.

Not:
Sabah kalktığınızda ishal olacaksınız, bu normal bir durum.
İshallik sırasında taşların düstüğünü göreceksiniz, isterseniz bir el
lambası ile dışarı atılan taşları kontrol edebilirsiniz.
Resimlerde görülen tipten taş düşürebilirsiniz, size tavsiyem taş
düşürdüğünüzü kontrol edin.

Bu kürü 2 hafta sonra geri tekrarlayın, safra kesesini tamamen temizlemek
için yaklaşık 6 kür lazım.
Zaten yıllık 6 kürden fazla yapılmamalı.

(Alıntı)

Dondurma niyetine neler yiyoruz neler?

Dondurma nedir? Süt, salep ve şeker karışımıdır… Biz dondurmanın böyle hazırlandığını bilirdik… O nedenle de çocuklarımız dondurma yemek istediklerinde “Yesinler… Şifa olur” derdik.

Bu yazıyı yazarken değişik marka dondurmalardan satın aldım. Ambalajlarının üzerinde bulunan ama çıplak gözle okunamayan yazıları büyüteçle okudum. Bakınız pazar payıfazla olan dondurmalardan birinin içeriğinde neler var: Su, şeker, süt kreması, glikoz şurubu, yağsız süttozu, peyniraltı suyu tozu, kıvam artırıcılar, (guar karboksimetil selüloz), sahlep, emülgatör (mono ve digliseridler) aroma (vanilin).

Çocuklarımızın çok beğendikleri bir dondurma çeşidinin ambalajındaki yazıda içeriği şöyle anlatılıyor: Bitkisel yağ, süt , buz %29, su, glikoz şurubu, soya aroma, peyniraltı suyu tozu, kıvam arttırıcı, emülgatör, aroma, glikoz şurubu, yağsız süt tozu, keçi boynuzu gamı, karbonsimetil selüloz.  Bir başka marka ile satılan dondurmanın ambalajındaki yazılara göre içeriği şöyle: Şeker, tereyağı, glikoz şurubu, kıvam arttırıcı, bitkisel yağ, modifiye mısır nişastası.

Sütten başka her şey var

Ünlü bir gıda firmasının ürettiği dondurmanın ambalajında ise içeriği şöyle yazılmış: Bitkisel yağ, süt, buz %25, su, şeker, glikoz şurubu, bitkisel yağ tozu, peyniraltı suyu, yağsız süt tozu, emülgatör, yağ asitlerinin mono ve digliseritleri, stabilizörler, (guar, gam, lokust bear gam, korboksimetil selüloz) renklendiriciler, kurkimin, klorofil, aroma.
Onlar öyle de acaba bunlar farklı mı? Diyerek piyasada satılan dondurmaların ambalajlarında yazılanları (büyüteçle büyüterek) bir bir okudukça moralim bozuldu.  Demek ki biz dondurma niyetine, yapay kimyasal maddelerle süt ve salep lezzeti verilen, mısır şurubu ile tatlandırılan, nişasta, soya gibi maddelerin karışımını yiyormuşuz.

“Fikir Sahibi Damaklar” Topluluğu Başkanı Defne Koryürek hanımı aradım. Bu konuya ilgi göstermesini rica ettim. Dondurma uzmanı Ersin Peya ile konuşmamı önerdi. Ersin Peya bu işe merak salmış. Doğal dondurma yapmaya çalışıyormuş. “Doğal dondurmada kesinlikle renklendirici, hazır ve yapay aroma (tat verici) kullanılmaz. Süt, salep ve toz şeker ile dondurma yapılır. Son zamanlarda salep bulmak zorlaştığından salep yerine keçiboynuzu çekirdeği tozu kullanılıyor. Bu da salep kadar doğal, sağlığa zararı olmayan bir tarım ürünüdür” diyor.

Ne yediğimizi bilelim

Süt üretim tesislerini gezdiğim, yoğurdu kaliteli sütten katkısız olarak ürettiklerini gözümle gördüğüm İzmir’deki Sakıpağa firmasını aradım. Didem Sakıpağa, ”Biz dondurmalarda süt, salep ve şeker dışında hiçbir katkı maddesi kullanmıyoruz. Dondurmaların ambalajında da bunu belirtiyoruz” dedi. ”Biz dondurmaya hava da basmıyoruz” diye ekledi. Karışım makinede çevrilerek dondurma haline getirilirken içine hava girer hacmi artarmış. Hava karışımı arttıkça maliyet düşermiş.

Acaba piyasada yüksek fiyatla satılan ithal dondurmaların durumu nedir diyerek onlardan satın aldım. Yabancılar dondurmalarının içerdiği maddeleri ambalaj üzerinde açıklamışlar: Onlar da genelde mısır şurubu, koko yağı, kanola yağı, un, yumurta beyazı, nişasta, vanilya, soya, su, yapay lezzet vericiler ve koruyucu madde karışımını dondurma niyetine satıyorlar.

Son yıllarda bizde dondurma tüketimi arttı. Dondurma tatlı olarak da tüketilir oldu. 12 ay boyunca yeniliyor. Türkiye’de 1 milyar dolarlık bir dondurma pazarı var. 2006 yılında kişi başı ortalama yılda 1.8 litre olan dondurma tüketimi şimdilerde 3.2 litre dolayında.

Güngör Uras
Olayların içinden
12 Haziran Pazar 2011

 

Kadın ve Aşk

Bir akşam yemeğinde;
Omuzları açık bırakan, bordo kadifeden bir bluz, aynı renk bir ruj, göğüs dekoltesinin ortasında parlak taşlarla bezeli bir broş ve gözlerinin rengini, yüreklere işleyen bi makyaj, karlı yamaçlara akseden bir gün batışı gibi
bembeyaz omuzlara dökülmüş kıpkızıl saçlar…
Paha biçilemiyen Kaşıkçı Elması gibidir kadın…Bir sabah kahvaltısında;
Yataktan henüz kalkmış, karmakarışık ipek saçları göğsüne doğru dökülmüş,
yana kaymış incecik gecelik, o mermer omzunu ve bir göğsünü biraz açık bırakmış, uyku mahmuru gözleri baygın, kurumuş dudakları öpülmek istercesine aralık…
Bir dağ başında, kendiliğinden yetişmiş bir ağacın kabuğu soyulmadan,
ısırarak yenen meyvası gibi,
Kokusu ve lezzeti emsalsiz bir dağ elma’sı gibidir kadın…

Sonraki yıllarında;
Yaşı olgunlaşmış ve bedeni de biraz dolgunlaşmış, hayatı ve aşkı iyice öğrenmştir o.
Gözleri hünerlidir, elleri hünerlidir aşk konusunda…İstediği mesajı bakışlarıyla verebilir. Artık kendi ağız tadına uygun bi aşk arar.
Ruhunu okşayan güzel sözlerle, onun sevdiği renkte bir tek gülü yüreğinizden kopartıp verdiğinize inanırsa, size tüm gül bahçesini sunabilecektir.
İşte, o zaman da, üzerine kaymaklı dondurma konmuş,
Tadına doyulmayan kâğıt helvası gibidir kadın…

Ve her zaman, her çağında;
Hassas yüreği güzelliklerle dolu ve o güzellik, gözlerine, bakışlarına sevgi olarak, nârin ellerine hayat veren bir sıcaklık olarak yansımış…
Onurlu, uysal, vefâlı, biraz da çekingen, çiçekler gibi güzel kokan, kelebekler kadar renkli ve nazik…,
Güneşin henüz doğduğu bir seher vaktinde
Bir gül yaprağı üzerinde titreyen çiy damlasıdır kadın..
.
Kâh paha biçilemeyen Kaşıkçı Elmasıdır kadın,
Kâh lezzeti emsalsiz bir dağ elma’sıdır kadın,
Kâh tadına doyulmayan kâğıt helvasıdır kadın
Ve hep, bir gül yaprağında titreyen çiy damlasıdır kadın…

Ünal Beşkese

Şarap ve KUR’AN

Rabbim sen ne buyuksun!
 Kur’an’da yazili mucizeyi bilim 2006’da kesfetti!.. 
Aslinda bu iki yaziyi ard arda okumam da bir mucizevi  tesadüf müydü,  acaba?. 
 
Fikret Otyam’dan gelen faksi  okudum önce.. Yasamdan Dakikalar ekibi ile
 Antalya’ya  gidecektik ertesi sabah.. Koca Otyam bizi Geyik Dagi’ndaki 
evine  davet ediyordu.. 
‘Muhabbet hitaminda daga  çikmanizi ve billur sular esliginde cennet demi
 sarap ve  dahi üzüm suyundan mamul dem alalim o dem ki, Kur’an-i  Kerim’in
 Nahl Suresi 67’inci ayetinde aynen söyledir: 
‘Hurmaliklarin meyvalarindan, üzümlerden de sarhos edici  bir içecek ve
 güzel  bir rizik elde edersiniz. Iste  bunda, aklini isleten bir topluluk için 
kesin  bir  mucize  vardir.’ (Çeviri: Prof. Yasar Nuri Öztürk) 
 
Fikret Agabey 65 yildir demlenir bilirim.. ‘Saka  yapmis olmali’ dedim..
 Evde  çesitli Kur’an mealleri  var. Açtim.. Yasar Nuri Hoca aynen böyle 
çevirmis..
 Elmalili Hamdi Hoca’nin meali de üç asagi  bes yukari böyle.. Üzümlerden 
sarhos edici bir içecek..  Aklini isleten toplum için ‘kesin’ bir mucize..
 Uzandim  divana her günkü gibi, gazeteleri okuyacagim.. En ustte Herald 
Tribune var..
 Bir baslik hemen dikkatimi  çekti.. 
‘Saraptaki madde bol kalorili yemeklerin kötü  etkilerini önlüyor..’
 Bir nefeste okudum yaziyi..
 Harvard Tip Okulu ve Amerikan Ulusal Yaslanma Enstitüsü  arastirmacilari, 
kirmizi sarapta bulunan resveratrol denen  dogal maddenin zengin kalorili  ve
 bol yagli  yemeklerin  Kötü etkilerini yok ettigini ve ömrü uzattigini  kesfetmisler.
 Habere göre..
 Hergün düzenli alinan  resveratrol, son yillarda hizla artan 
obezite/sismanlik  kaynakli rahatsizliklar, hatta ölümlerin çaresi oluyor. 
Resveratrol üzümün kabugunda, dolayisi ile kirmizi sarapta  bulunan bir
 madde  ve bu madde, ünlü bilim dünyasinda  ‘Fransiz 
Paradoksu’ diye bilinen çeliskinin büyük anlamda  çözümü.. 
Fransizlar dünyanin en zengin ve en yagli  yemeklerini yiyen millet
 olduklari  halde, Amerikalilara  göre çok daha az kalp hastaliklarina yakalaniyorlar. 
 
Neden?..
 Iste bundan.. Her yemekte içtikleri kirmizi  saraptaki resveratrol, bol 
yagli, bol kalorili  yemeklerinin kötü etkisini yok ediyor. Arastirmacilar
 bir  gurup deney faresini, yüzde 60’i yaglardan olusan bir diyetle 
beslediler. Fareler, fare türü için orta yas demek olan,  bir 
yasindaydilar.
 Beklendigi gibi fareler bir süre  sonar seker hastasi oldular,
 karacigerleri  büyüdü ve  standart beslenen farelere göre daha erken ölmeye basladilar. 
Bir  baska gurup fare de ayni diyetle beslendiler, ama  onlara ayni zamanda 
büyük  dozlarda resveratrol  verildi.. Bu fareler de normalin üstünde
 sismanladilar.
 Ne var ki bunlarin kan sekerlerinde ve  insilün üretimlerinde degisme 
olmadi.
 Seker hastasi  olmadilar.  Karacigerleri büyümedi. En önemlisi saraptaki  bu 
madde farelerin hayatini çok        keskin bir sekilde uzatti. Resveratrol
 alan fareler,  normal beslenen ve normal yasam süren farelerden de daha 
uzun  yasadilar.
 Yani.. Bu fareler, sagliklarindan  hiçbir bedel ödemeden, en sevdikleri, en 
güzel, en  lezzetli, en yagli yemekleri istedikleri kadar yediler.
 Üstelik..
 Normal beslenen farelere göre daha uzun  yasadilar. 
Arastirmacilar resveratrolun farelerin fiziksel  yasam kalitelerine nasil 
etki ettigine de baktilar.  Farelerin denge ve fiziksel gücünü deneyen bir
 test var.  Dönen bir çubuk üzerinde düsmeden yürüme süreleri ölçülüyor. 
Resveratrol alan fareler yaslandikça daha basarili olmaya  basladilar ve 
normal beslenen genç farelerle ayni formu  muhafaza ettiler.
 Merak edip baska kaynaklara daldim..  Kirmizi saraptaki bu dogal madde, 
sadece ömrü uzatmakla  kalmiyor.. Kansere karsi.. Virüs hastaliklarina 
karsi..  Atesli, iltihapli hastaliklara karsi..  Sinirlerin ve  sinir
 sisteminin muhafizi.. Yani her derde deva tam bir  mucize madde  bu..
 Bu  konulardaki çalismalar da hizla devam ediyor. Uzmanlar  farelerden 
alinan sonuçlarin insanlar için de geçerli  olacagini düsünüyorlar..
 Ama simdilik asilmasi gereken çok  sey var.. Bir defa doz.. Kirmizi sarabin 
litresinde 1.5  ile 3 miligram resveratrol var. Farelerle ayni etki için 
normal kiloda bir insanin günde 10 ile 20 sise arasi sarap  içmesi lazim.
 Bu  kadar fazla alkol alindiginda  resveratrolun etkisi ne olur, bilinmiyor.. 
 
Benim  bildigim, Nahl suresinin 67’inci ayetinde haber verilen’Kesin 
mucize’nin ‘Aklini isleten topluluk’ tarafindan nihayet  kesfedildigi. . Bu
 mucizeyi çözmek için 2006 yilini bekleyen  bilim, resvetrol hapini da 
herhalde kisa zamanda  gerçeklestirir. . 
 
Insanlar yüzyillardan beri sarap  kadehlerini tokustururken bosuna
 ‘Sagliginiza’  demiyorlarmis. .
 Gerçekten sagliklarina içiyorlarmis  meger!.. 

VE  AYRICA

 

http://www.gaziantephaberler.com/koseyazari.php?id=4266

Her derde deva arkadaşlarım;)

Neden hepsi birbirinden bu kadar farklı benim arkadaşlarımın?
Neden bazıları hatta marjinal?
Biri arkadaşımsa diğeriyle nasıl anlaşabiliyorum? Neden kimse anlayamıyor?
Galiba onların hepsi içimdeki çok farklı “ben”leri gün ışığına çıkarıyor da ondan.
Biriyle uslu, kibar kız oluyorum.
Diğeriyle şakalar yapıyorum.
Biriyle oturup ciddi ciddi konuşuyorum.
Diğeriyle saçma sapan şeylere kıkırdıyorum.
Biriyle oturup çay içiyorum.
Diğeriyle dans ediyorum.
Birinin derdini dinleyip öğüt veriyorum.
Diğerinin bana verdiği öğütleri dinliyorum.
Hepsi bir bulmacanın parçaları sanki, tamamlayınca ortaya bir hazine çıkıyor. Arkadaş hazinesi!

Beni bazen benden daha iyi anlayan, iyi günümde, kötü gönümde beni yalnız bırakmayan arkadaşlarım…
Hepsi farklı günlerde aldığım rengarenk anti-depresanlarım sanki.

Mehmet Öz’den yeni bir şey daha öğrendim. Arkadaşlar sağlık için de faydalıymış.

Şaka değil! F vitamini diyor Mehmet Öz arkadaşlar için.
(F “Friends”den geliyor.) F vitaminin sağlığımıza faydaları say say bitmiyormuş…
Yapılan araştırmalara göre güçlü sosyal iletişim içerisinde olanlarda depresyona girme ve ölümcül krizlerin oluşma riski azalıyormuş. Düzenli F vitamini kullanmak sizi gerçek yaşınızdan 30 yaş daha genç hâle getirebiliyormuş. Dostluğun sıcaklığı stresi azaltıyor, gergin olduğunuz zamanlarda bile kan damarlarınızda pıhtılaşma ve kalp krizi geçirme riskiniz yüzde 50 azalıyormuş.

Yaşasın!!Bilmeden yıllardır ne çok vitamin depolamışım vücudumda.

Neymiş, arkadaşlara çok önem vermeye, mümkün olduğunca çok bağlantıda kalmaya, beraber her şeyin komik bir tarafını bulmaya devam…. Gülerken ağzımızı kocaman açmayı da unutmuyoruz, uçuşan bütün F vitaminlerini yutuyoruz (!)

ALZHEIMER GÖZ TESTİ

ALZHEIMER GÖZ TESTİ

AŞAĞIDAKİ METİNDEKİ BÜTÜN ” F ” HARFLERİNİ SAYINIZ.

FINISHED FILES ARE THE RE
SULT OF YEARS OF SCIENTI
FIC STUDY COMBINED WITH
THE EXPERIENCE OF YEARS…

(AŞAĞIYA BAKINIZ)

KAÇ TANE?

………………… 3?

YANLIŞ, METİNDE 6 TANE VAR. ŞAKA DEĞİL.

YENİDEN OKUYUN !

ALTINDA YATAN GERÇEK AŞAĞIDADIR.

BEYİN “OF” SÖZCÜĞÜNÜ SÜZEMEZ.

İSTER İNANIN İSTER İNANMAYIN.
GERİ DÖNÜP TEKRAR BAKIN!

İLK SEFERDE 6 “F’ BULANLAR “ÜSTÜN ZEKALI”, 3 “NORMAL”, 4 “NADİR”DİR.

 

3’Ü Bulduysan ipleme gerisini:))